DAHA ÖNCEDE LİDERLERİN GÖREV SÜRELERİ KISALTILMIŞTI.
Bugünlerde “Liderlere
9 Yıl
sınırı getiriyor.” Başlıklı gazete haberinde “Şimdilerde Adalet Bakanlığı, üzerinde bir süredir çalıştığı Siyasi Partiler Kanunu Tasarısı taslağını
2005 in
ilk günlerinde tartışmaya
açacak. Çalışmaları Bir Yıldır yürüten ve devrim olarak nitelendirilen
taslak, son şeklinin verilmesinin ardından önce AKP içinde ele alınacak. Daha sonra CHP nin desteği için Anamuhalefet
Partisine gönderilecek.” Şeklinde bir açıklamadan
sonra haberin detaylarına
geçiliyor ve Siyasi Parti Genel Başkanlarının 3 Yıllığına ve 3 Kere olmak üzere en fazla 9 Yıl Partinin başında kalabileceğinden ve Siyasi Partilerin genel ve ara seçimlerde zorunlu olarak önseçim yapılacağından
bahsediliyor.
Yapılmak istenen güzel bir şey, ama kalıcı bir çözüm yolu değil! Bu tür değişiklikler
daha önce defalarca yapıldı
ve defalarca
değişikliğe uğradı. Şimdide öyle olmayacağı
ne malum? Asıl önemli olan, yapılacak bu değişikliklerin kalıcı olmasıdır. Bence, ülkemizde istikrarın yakalanamamasının ardındaki en önemli neden budur. Ülkemizde uygulamaların
kalıcı olması için neden
önlem alınmıyor? Neden bu konu gözardı ediliyor? Asıl reform ve devrim, kalıcı çözümler getirildiği zaman olacak!
Konunun gündeme gelmesi nedeniyle bende, bundan tam 3 Yıl önce 24.10.2001. Tarihinde “Daha
önce de Genel
Başkanların görev süreleri kısaltılmıştı.” Başlıklı yayınlamış olduğum yazıyı tekrar sizlerle paylaşmakta
yarar görüyorum.
“Siyasiler hala, olayların gerçek nedenine inemiyorlar.
Hatırlarsınız, daha önceleri de Genel Başkanların görev sürelerini sınırlandıran
yasalar çıkartılmıştı. Bunun yanında, siyasi partiler ve seçim Kanunlarında
yapılması gereken değişiklikler,
ilgili yasalarda yapılmıştı.
Peki, ne oldu
da yasalar,
bugünkü değişmesi gereken hallerini aldı? Yaklaşık 6 Yıldan beri sesimi duyurmaya çalışıyorum. Dünyanın masrafını yaptım ve hala duyurmaya çalışıyorum.
Yapılması
gereken değişiklikler daha önceleri
de yapılmıştı ama, siyasiler kendilerini ilgilendiren bu konularda getirilen tüm engellemelere
rağmen, birleşmişler ve yasaları kendi çıkarları doğrultusunda
tekrar değiştirmişlerdir.
Bende, bu kısır döngüyü kırmak
için ciddi araştırmalar yaptım ve hazırlamış
olduğum çözüm yollarını içeren raporumu yıllardır ilgili yerlere duyurmaya çalışıyorum.
Ana Fikrini referandum oluşturan bu çalışmamda
"Meclisi ve Siyasileri ilgilendiren yasalar, halka gidilerek referandumla değiştirilinebilinir.” Hükmünün ilgili
yasalara konulmasıyla, siyasilerin kendilerini ilgilendiren
yasaları kendi çıkarları
doğrultusunda değiştirmemeleri ve halkın
çıkarları doğrultusunda hareket etmelerini
sağlamak için, bu değişikliklerin süratle ilgili yasalara konulmasının gerekli olduğunu
anlatmaya çalışıyorum. Amerikadaki ve Batıdaki çoğu ülkede anayasaların ve yasaların uzun bir süre değişmemesinin ardındaki neden budur.
Ülkemizin her konuda önünü açacak olan tek şey Amerika ve Batı
Ülkelerinin çoğunda olan, referandum müessesesinin
ülkemizde yerleştirilmesidir.”
Aynı şekilde Amerikanın kuruluşundan bu yana Amerikan Anayasasının çok değişikliğe uğramamasının
ve toplumun ihtiyaçlarını
karşılamasının ardındaki gerçek ise, halka gidilerek referandumla
çıkartılması yatmaktadır. Yine, siyasi partiler kanunu Dünyada ilk defa gerçek anlamda 2. Dünya Savaşından sonra Batı Almanya’da
1955 Yılında kamuoyunda
tartışmaya açılmış ve 1967 Yılında da halk oylamasına sunularak yürürlüğe konulmuştur.
Görülüyor ki önemli konularda halkına güvenerek danışan ülkeler, daha sonra bu konularla ilgili herhangi bir problemle karşılaşmamakla birlikte uzunca bir müddet bu değişiklikleri güncelleştirmeden
kullanmaktadırlar. Bizde de aynı şeyin en kısa zamanda uygulamaya konulması gereği vardır. Ülkemizin,
alınacak basit önlemlerle kalıcı çözümlere
ihtiyacı vardır. Günümüzde önemli konularda referanduma giden ülkelerle ilgili haberlere sıkça rastlamaktayız.
Referanduma gelince, bizde yetkililer, bir türlü halka gitmeye cesaret edemiyorlar. Her hangi bir konu hakkında referanduma gidilmesi gündeme gelse, yetkili otoriteler halkımızın daha buna hazır olmadığını ve ülke menfaatlerini
düşünmeden yanlış kararlar verebileceğini beyan etmektedirler. Kısacası, halkın
vereceği kararlara itibar edilmemektedir. Yetkili otoritelere göre, halkımız daha rüştünü ispat etmemiştir. Hatta bununlada kalmayıp, seçimlere giderken kendi tespit ettikleri adaylarla göstermelik seçimlere her zaman gitmişlerdir. Yani, halkın iradesinin olması gerektiği yerde bile halkımızı mahrum bırakmışlardır. Unutmamalıdır
ki Halkımız 1789 Tarihinde Fransız İhtilalini yapan dönemin Fransız Halkından Haberleşme araçlarının gelişmesi
sonucu, daha bilinçlidir
ve onlardan daha iyi karar verebilecek düzeydedir.
Halkın siyasileri seçimden seçime denetlemesi yerine, referandum müessesesinin
yaygınlaştırılmasıyla, halkın önemli konularda istek ve görüşlerinin
dikkate alınmasının sağlanması
ve halkın iradesinin Meclisin üzerinde demokrasinin kılıcı gibi durması ve siyasilerin bunu hissetmesi son derece yararlı olacaktır. Bunu aksini iddia edenlerin ise, mutlaka halkın çıkarlarıyla
çakışan bir isteği olduğu bilinmelidir.
Susurluk Kazasından sonra, yapmış olduğum bilimsel çalışmaların anafikrini oluşturan "Meclisi
ve Siyasileri ilgilendiren
yasalar, halka gidilerek referandumla değiştirilinebilinir.” Hükmü, ilgili yasalara konularak ülkemizde uygulamaların
kalıcı olması ve istikrarın sağlanması,
fikrini uzun yıllardır yasal yollardan duyurma çabası içersindeyim. Susurluk Kazasından sonra, yapmış olduğum Dünya Bankası tarafından desteklenen ve ödül alan bilimsel çalışmalarım
hakkında detaylı bilgi almak için www.ekonomikcozum.com Sitesine bakabilirsiniz.
|