![]() |
![]() |
|
| . | |
KORONA VİRÜSÜNÜN GERÇEK NEDENİ VE ÖNLEMİ. |
|
.
|
|
| . | |
|
KORONA
VİRÜSÜNÜN GERÇEK NEDENİ VE ÖNLEMİ! Bilim,
kimsenin tekelinde değildir! herkesin görüş ve önerilerine açık olmalıdır. Bilgiler,
kağıt üzerinde kalmamalı, gerçeklerle örtüşmelidir, mantığıyla hareket ederek
araştırmalar yapmaktayım. Ilk Türk Motorunu 12.03.1937 Tarihinde Karşıyaka’da
yapan Hasan Özfidan'ın oğluyum. Öncelikle, buluşçu bir aileden geldiğimi belirtmek
isterim. Araştırmacı bir yazar olarak, Hukuk, Ekonomi ve Tıp alanlarında çeşitli
araştırmalar yapıyorum. Dünyada
tek değişmeyen şey din dir! Bilim ise, değişkendir. Bilim değişikliklere ve
gelişmelere açık olmalıdır. Tıp
alanında ise, 10 yıldır araştırmalar yapmaktayım. Tıp alanında yaptığım
araştırmada ilk bulgu olarak karşıma tüm dünyada gençler dahil insanların
çoğunun bağışıklık düzeylerinin düşük olduğunu gözlemledim!
Kalp
krizi, kanser vakalarındaki artış, tanısı konulamayan vakalar dahil olmak üzere, korona virüsünün ardında yatan gerçeğin,
insanların bağışıklık sistemlerinin düşük olmasından kaynaklandığı
gözden kaçırılmamalıdır! İlaç
firmalarının tıp bilimine etkisi olduğu iddiaları nedeniyle 10 yıldır susuyorum ve
yazılarımda bu konuyu hiç işlemedim! Ancak, yaşanan salgın ile belirsizliğin hala
sürmesi nedeni ile araştırma sonucu edindiğim bilgileri kamuoyuyla paylaşmaya karar
verdim. Araştırmalarımda,
bilimsel ve resmi çalışmaları referans alarak esas alıyorum ve en önemlisi olarak
uzun süren bir deney sürecinden geçen ve tedavi sürecine eklenen bilimsel
çalışmaların, gerçek hayatta zaman içinde fiilen değişip değişmediğini,
uygulamadaki gerçek sonuçlarını araştırıyorum. Kısaca, saygın ve resmi olarak
açıklanan bilimsel makalelerin gerçek hayattaki, hatta fiili olarak sonuçlarına
bakarak araştırmalar yapıyorum. Tıpkı,
ekonomi biliminde ülkelerin para basmalarıyla ilgili hiçbir kural yada formülün
ol-ma-ma-sında olduğu gibi.. (Örnek, bir ülke GSMH nın yüzde 10 nu yada yüzde 20
sı kadar para basabilir, likilite olarak piyasaya sürebilir.) Örneğinde olduğu gibi ekonomi biliminin kalbi olan likit para basımı ile
ilgili hiçbir kural yada yöntem bulunmamaktadır. Ne kadar ilginç değil mi?
Yıllarca okuyorsun ama, ekonomi ile ilgili tüm kitapların içinde bu bilgi yok! Bu
yüzden tüm insanları, önlerine sunulan bilgiyi sorgusuz kabul etmemeli, bunları fiili
sonuçlarını araştırmaya davet ediyorum. Tıp
alanında yapmış olduğum araştırma ve sonuçlarına gelirsek, buradan tıp dahil tüm
bilim insanlarını bu çalışmalarıma leke
atmadan ve dışlamadan, ileri sürmüş olduğum iddiaları araştırmaya ve gerçek
hayattaki fiili sonuçlarına bakmaya davet ediyorum. Bilim insanlarının
kaynaklar göstererek ileri sürdükleri yöntemler ve bilgiler kağıt üzerinde
kalmamalı, ortaya konulan bilgiler, gerçek hayatla fiilen örtüşmelidir. Bilimin,
bilim olması için gerçeklerle fiilen örtüşmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. Gelelim
10 yıl önceki araştırmama! Dünya genelinde insanların büyük bir çoğunluğunun
bağışıklık sisteminin düşük olduğunu ve bunun nedenlerini araştırmaya
başladım. Bir insanın, bağışıklık sisteminin yüksek olması için sağlıklı
beslenmesi ve bağırsak florasının sağlıklı olması ve D vitamininin olması gereken
değerlerde (Ne alçak, nede çok) olması gerekmektedir. Vücudumuzda D vitamini, güneş
ışığının insan derisinin altındaki enzimlerle etkileşime girerek karaciğer ve
böbreklerde D vitaminine dönüşerek
oluştuğu bilinmektedir. Kısaca, bağışıklığı yüksek tutmak için sağlıklı
beslenmek ve günün belli saatlerinde bolca güneşlenmek gerekir. Bununla ilgili
araştırdığınız taktirde kolaylıkla bulabileceğiniz kaynaklardan birini sizlerle
paylaşmak istiyorum.
“D vitamini;
yağda eriyen vitaminler arasında yer almakta olup aynı zamanda endojen olarak uygun
biyolojik ortamda sentezlenebildikleri için hormon ve hormon öncüleri olan bir grup
steroldür. En önemli etkisi kalsiyum, fosfor metabolizması ve kemik mineralizasyonu
üzerinedir (1,2). Bununla birlikte son yıllarda, D vitamini eksikliği ve
yetersizliğinin yaygın kanserler, kardiyovasküler hastalıklar, metabolik sendrom,
enfeksiyöz ve otoimmun hastalıkların dahil olduğu bir çok kronik hastalıkla ilişki
içinde olduğu bulunmuştur (3,4). Bu yaygın hastalıkların spektrumu
özellikle endişe vericidir çünkü gözlemsel çalışmalar göstermiştir ki;
sanayileşmiş ülkeleri içeren dünyanın kuzey bölgelerinin birçoğunda D vitamini
yetersizliği yaygındır (5). D vitamini eksikliği artık küresel bir salgın
olarak kabul edilmektedir (6). İngiltere’de yakın zamanda yapılan bir
çalışmada; kış ve bahar dönemlerinde erişkin popülasyonun %50’sinden fazlasında
D vitamini yetersizliği, %16’sında da ciddi D vitamini eksikliği saptandığı
bildirilmiştir (5). Ülkemizden Uçar ve ark. son yıllarda Ankara bölgesinde
yaptıkları bir çalışmada; oldukça yüksek oranda (%51,8) D vitamini eksikliği ve
%20,7 oranında D vitamini yetersizliği tespit edilmiştir (7)” Araştırmalarım
sonucu, sağlıklı beslensek, güneş altında
kalsak dahi gerçek hayatta fiili sonuçlarına bakarak bağışıklık sistemimizin
güçlü olmadığını gözlemledim. Bunun nedenini araştırdığımda, şunlar
karşımıza çıkmaktadır. Uzun
yıllar önce, atmosferdeki ozon tabakasının inceldiğini ve bununla mücadele altında
atmosfere bazı kimyasal maddeler (Chemtrails, Morgellons) atıldığı ve incelen bu ozon
tabakasının kapatılması için bazı önlemler alındığını yaşı ileri olan herkes
bilir. Günümüze kadar devam eden bu uygulama sonucu, dünya atmosferini bu maddeler
kaplamış, tıpkı camın arkasında güneşlenildiği zaman yararlı güneş
ışınlarının gelmemesinde olduğu gibi, yararlı güneş ışınlarının atmosferden
geçmesine mani olmuştur. Ayrıca,
güneşlenerek vücudumuzda D Vitamini oluşması için derimizin altında olması gereken
enzimler, sağlıklı beslenemediğimiz ve bağırsak floramızın bozuk olmasından
dolayı yeteri kadar yoktur! Sağlıklı beslenememe sorununu açmama gerek yok sanırım.
Tohumu bir sonraki yılda ekilemeyen yani GDO lu ürünlerle birlikte, atmosfere atılan
kimyasal maddelerin yeryüzüne inmesi, suların ve toprağın zehirli kimyasallarla
kaplanmış olması sağlıksız beslenmemizi daha da arttırmıştır. Kısaca,
vücudumuzun D vitamini üretmesi için 2 tane temel unsur vardır. Bunun birisi olmazsa
vücudumuz D Vitamini üretemez. Sonuç olarak, vücudumuzun D Vitamini
üretebilmesi için, ne derimizin altında olması gereken enzimler yeteri kadar vardır,
nede sağlıklı olarak almamız gereken güneş ışığı vardır! Gelelim
bunun ispatına! Bilim insanlarını, sağlıklı beslenen ve güneşin bol olduğu
Antalya’da sahilde can kurtarma görevi yapan bir gencin D Vitamini seviyesini ölçmeye
davet ediyorum. Bakalım sonucu ne çıkacak? Gençlerin
D Vitamini seviyelerinin düşük olmasına rağmen Covid-19 virüsüne yaşlılardan daha
fazla dayanıklı olmasının sebebinin, gençlerin
metabolizmalarının daha fazla çalışmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı mutlaka
araştırılmalıdır. Yapılan
son ölçümlerde, İnsanların çoğunda D Vitamini seviyesi 0 ila 10 ng/ml olarak
çıkmaktadır. Bu durumda, D Vitamini fazlalığından bahsetmeye gerek varmıdır?
Buradan, başta doktorlar ve sağlık
çalışanları dahil, tüm insanları D vitaminlerini ölçtürmeye davet ediyorum.
Bakalım sonuçları ne çıkacak? D
Vitamininin düşük olması da, yüksek olması da zararlıdır! Dünya üzerinde
insanlarının çoğunda D Vitamini eksikliği (30 ng/mL nin altı) gözlemlenirken, bazı
hekimler özellikle D Vitamininin çokluğundan (150 ng/mL nin üstü) bahsetmektedir.
Peki, neden D Vitamininin azlığından bahsetmiyorlar! İnsanların çoğunun D Vitamini,
sanki yüksekmiş gibi algı yaratıyorlar? Kaç kişinin D vitamini seviyesi 150 ng/mL
nin üzerindedir? Yüksek olmasının zararlarından bahsediyorlar da alçak olmasının
zararlarından neden bahsetmiyorlar? Halbuki, alçak
olmasının zararları daha fazla! Bunları da açıklasınlar. Buda
yetmiyormuş gibi, Yeni yıldan itibaren D Vitamini ölçümlerinin Sağlık Ocaklarından
kaldırıldığını, bunun nedeni olarak D Vitamini ölçümlerinin çoğunlukla düşük
(Aslında ölçümler doğru) çıktığını, ölçüm tekniklerinde yanlışlıklar
olabileceği düşüncesi böyle bir karar alındığını öğrendim. Ülkemizde
dikkate alınan D Vitamini değerleri ise; 20
ng/mL’den düşük ise D vitamini eksikliği, 21
ile 29 ng/mL arasında ise D vitamini yetersizliği,
30 ng/mL’den yüksek ise yeterli düzey (tercih edilen aralık 40-60 ng/mL), 150
ng/mL’den yüksek ise D vitamini fazla olarak kabul edilmektedir. Günümüzde,
D vitamini eksik olanlar (20 ng/mL den düşük.) ile D vitamini yetersiz olanlar (30 ng/
mL den düşük.) olanların toplamı, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu
teşkil etmektedir. Dünyada yaşanan bu salgın ortamında yapılacak en iyi iş,
insanların bağışıklık sistemlerinin olması gereken düzeyde tutulmasıdır. Bunun
için, doktor kontrolünde kandan alınan
numune ile tüm dünyada yapılabilen D vitamini testinin yapılmasını, düşük
olanların doktor kontrolünde yükseltilmesini şiddetle öneriyorum! Bilgiler,
kağıt üzerinde kalmamalı, gerçeklerle örtüşmelidir! Almanya bu ölçümleri
yapıyor. Biz, neden yapmayalım ve neden yapmıyoruz? Bağışıklığı düşük
olanlar, evde kendilerini karantinaya alırlar. Bağışıklığı yüksek olanlarda
günlük işlerine devam ederler! Böylece ölüm ve ekonomik olarak enaz hasarla
bugünler atlatılır.
SEVGİLERİMLE. Hasan Yaşar Özfidan. LL.M. Uluslararası Hukukçu - Ekonomist. Araştırmacı Yazar.
Ödül Alan Çalışmalarımı Topladıgım Site: www.ekonomikcozum.com Köşe Yazılarım: www.haberx.com |
|
| Türkiye'nin
Tarafsız Haber Sitesi - www.ekonomikcozum.com Yazarların yazıları kendi görüşlerini içermektedir. Yazıların yayına alınmaları yazarlar tarafından yapılmaktadır. Ekonomikçözüm Haberin kontrolüne tabi değildirler. |